Makalelerin iceriginden, editörlügümüz veya dernegimiz sorumlu degildir.

Sonntag, Januar 20, 2008

Gülay Göktürk / Bugün

Reformlara devam edebilmek için

Son yazımda, gelinen noktada türban yasağının çözümünün bu saflaşmanın "yasakçılarla başörtülüler" saflaşması olmaktan çıkıp "yasakçılar ve özgürlükçüler" saflaşması haline gelebilmesinden geçtiğini yazmıştım.

Ak Parti'yi yasakçılarla baş başa bırakmamak, onun bu haklı mücadelesinde yanında yer almak kendine demokrat diyen, özgürlükçü diyen herkesin, her kuruluşun görevidir demiştim. Böylesi bir özgürlük cephesinin oluşması, türban sorununun çözümü açısından belirleyici öneme sahiptir.
Ama sadece bu da değil... Türban sorununun çözümü Ak Parti'nin reformlara devam edebilmesi açısından da hayati önem taşıyor. Evet, türban yasağının kalkması, bir haksızlığın son bulmasının ötesinde bir önem taşıyor bugün.

Ve bu hayati önemi, özellikle AK Partili olmayıp da Türkiye'nin Avrupa yürüyüşüne önem verenlerin; Kürt sorununda adım atılmasını, Alevi açılımının ilerlemesini, sivil anayasa yapılması sürecinin başarıyla tamamlanmasını isteyenlerin iyi anlamaları gerekiyor. Şimdi, "reformlarla türbanın ne ilgisi var" diyenlere, bu ilgiyi elimden geldiğince açık bir şekilde anlatmaya çalışayım:

İktidara gelişinden bu yana dindar kesimlerin talepleriyle ilgili en küçük bir ilerleme sağlayamaması, Ak Parti'nin geniş muhafazakâr tabanında giderek hoşnutsuzluğa yol açıyor. Öte yandan, hepimiz biliyoruz ki, Ak Parti tabanında güçlü bir milliyetçi damar var ve 301 gibi, Kıbrıs konusu gibi, eve dönüş projeleri gibi milli duyarlılıkların yüksek olduğu noktalarda gündeme gelen talepler, bu milliyetçi dalgayı kabartıyor, içe kapalılık eğilimlerini ve Batı düşmanlığını körüklüyor, dolayısıyla hükümetin sıkışmasına yol açıyor.Kürt meselesinde ya da Alevilik konusunda açılım yapmaya çalışan iktidar, sık sık bu tabanın "Sen daha bizim en haklı talebimizi karşılayamadın; türban yasağını kaldıramadın, katsayı sorununu çözemedin, ama Kürtler'in ya da Alevilerin yasaklarını kaldırmaya uğraşıyorsun" sitemleriyle karşılaşıyor.

İşte bu koşullar altında, Erdoğan'ın beklediğimiz reformları kararlılıkla devam edebilmek için güce ihtiyacı var. Elbette ki demokratik kamuoyunun desteği önemlidir; elbette ki uluslararası destek hayatidir. Ama, demokratik bir parti için, dayandığı temel kitlelerden gelen desteğin yerini hiçbiri tutmaz.Eğer Ak Parti, bu dönemde türban yasağı konusunda olumlu bir gelişme sağlayabilirse, bu, Parti'nin kitle tabanında ciddi bir güçlenmeye yol açabilir. Artık AB sürecinden umudunu kesmek üzere olan muhafazakâr kitlelerde yeni bir umut yaratabilir. Kitle tabanı açısından böyle bir güçlenme, Ak Parti'ye reformlarda daha atak davranma imkanı sağlayabilir.Bugün Türkiye'de Ak Partili olmayan, merkezde yer alan ama hükümetin attığı adımları olumlu bulan geniş bir kesim, TÜSİAD gibi çok önemli ağırlığı olan sivil toplum kuruluşları ve önemli isimler var. Bu kesimler, Ak Parti'nin Avrupa yolunda attığı adımları hararetle destekliyor, demokratikleşme ve özgürleşme hamlelerine alkış tutuyor; ama türban yasağının kalkması gibi demokratik açılımlar konusunda susuyorlar. Bir kısmı bu meseleyi kendi sorunu olarak görmediği için ilgisiz davranıyor.

Bir kısmı ise bilinçli olarak susuyor. Çünkü ne yasakçı olmayı kendine yedirebiliyor; ne de tesettür hakkını savunmak gibi "muhafazakâr bir pozisyona düşmeyi" kendine yakıştırabiliyor! Ama bu kesimler artık görmek zorunda ki, Erdoğan'ı kendi tabanı karşısında rahatlatmak, muhafazakar tabanın zaten hakkı olan özgürlüklerin verilmesinde Ak Parti'nin yanında yer almak; susmakla yetinmeyip haklının hakkını teslim etmek, Türkiye'de reformların sürmesi açısından son derece hayati öneme sahip.Türkiye'nin AB güzergahından çıkmasından korkan ilerici, demokrat kişi ve kuruluşların başörtüsü konusundaki psikolojik takıntılarından kurtulmaları için vakit geldi de geçiyor bile.

Keine Kommentare: