Makalelerin iceriginden, editörlügümüz veya dernegimiz sorumlu degildir.

Mittwoch, Dezember 13, 2006

Mine Alpay Gün / Milli Gazete

Dizilerdeki şiddet ve ahlak erozyonu


Televizyonların reyting uğruna harcadıkları değerler korkutucu boyutlara ulaştı. İnsanların sanal alemin kahramanları ile kendilerini özdeşleştirmeleri sonucunda ortaya dehşet manzaralar çıkabilmekte. Özellikle zayıf karakterli ve hastalıklı bir ruh taşıyanlar için bu kahramanlar, örnek alınacak yegane kişiliklerdir. Hatta giderek zamanla bu kişiler, film karakterlerinin yerinde kendilerini görmeye bile başlarlar.

Son yıllarda Türkiye televizyon izleyicisi gençler ve hatta çocuklar için bile; Kurtlar Vadisi bir başucu kitabı gibi hayat klasiği oldu. Bilgisayarlarda cd’leri defalarca seyretmeye doyamayan gençler kafa kesme sahnelerini izlerken kendilerinden geçtiler. Vahşi bir öldürme ve cinayet kültürü edinen gençler bu yeni bilgileri kullanmakta geç kalmadılar. Okullarda şiddet olayları arttı. Gençler ustaca birbirlerine bıçak çektiler. Hatta evden babasının silahını kapıp gelen ya da harçlıklarını biriktirip Rus pazarından tabanca satın alanların sayısında artış oldu. Bu silahların işlevleri ise can alarak duyulmaya başladı. Liseli gençler birbirlerini tarayıp kimi hapse kimi mezara düştü. Hatta bayramda seri cinayetler işleyen iki gencin bu diziden etkilenmediğini kim iddia edebilir ki. Dizi aile hayatını da çok kötü etkiledi. Hollanda’da genç bir kayınvalide; bizim damat Kurtlar Vadisini hanımından daha çok seviyor. Cd’lerini sabaha kadar tekrar tekrar seyretmeye doyamıyor, demişti.

Bugünlerde tartışılan diğer bir dizi ise; seyretmeye vakit ayırmadığım Binbirgece. Ahlaksız Teklifin Türk versiyonunda bu kez hasta çocuğu için bir gecelik namus satışında bulunan annenin masumiyeti toplumun insafına sunuluyor. Kadın duygusallığına, evet ben de çocuğum için aynısını yapardım demesi dayatılırken; erkek dünyası kırılan onurlarını tamir için zengin patrona kafa tutma duyarlılığını gösteriyor neyse. Önce bir köşe yazarı meseleye dikkat çekiyor. Ardından diğer meslektaşları koyunların dereden atlayışı gibi peşine takılıyorlar da Türkiye toplumuna dayatılmak istenen bir defacık zinanın zaruret miktarı olup zinadan sayılmayacağı hükmü alaşağı ediliyor. Toplumun din ve ahlaktan uzak kesimi için zaten her yol mubah. Fakat kendi halinde insanların, evlat için ajitasyonu ile; ahlak erozyonuna onay vermeleri gibi bir sonucu da bu toplum hiç haketmiyor. Erdemin, değerlerin korunması adına yapılan çalışmaların saygınlığını yitirdiği yerde, ahlaksızlık için bu derece çaba harcanması insanı korkutuyor. Başıörtülü kadınların toplumdan dışlandığı bir süreçte namuslarını bozuk para gibi harcayanların baştacı edilmesi ateşle oynamakla aynı anlama gelmekte. Saygınlığın ahlaksızlığa tanınması insanı çok üzmekte.

Ahlaksızlığın kadınla ilgili boyutu dikkatimizi çabuk çekmekte. Fakat erkek ahlaksızlığı üzerinde fazla da durmuyor bizim toplum. Kadına ahlak dersi veriyor ama konu erkek olunca onun doğal hakkıymış gibi ya da daha tehlikelisi bütün erkekler hep fırsatçı hep ahlak düşmanı gibi bir genelleme de toplumda kabul görmekte. Dizideki para karşılığı namus satın alan patronun düştüğü alçaltıcı dram, temiz erkeklerin de vicdanlarını sızlatmakta. Böyle onursuz, böyle acımasız, insanlıktan, şefkat ve merhametten, sevgi ve saygıdan uzak; hayvani bir pozisyona düşebilmeyi her erkek kabul edebilir mi acaba? Bu diziler çevrilirken asıl erkek dünyasına, insanın öteki yarısına çok büyük bir kötülük yapıldığı düşünülmüyor mu acaba? Nitekim ilkokul öğrencisi çocuk, arkadaşına ahlaksız teklifte bulunduğu için olayı ortaya çıkaran öğretmen dizinin kanalı tarafından taşa tutulabilmekte.

Erkek dünyasını alçaltma galiba biraz daha fazla yapılmakta. Fakat toplum bunun üzerinde fazla durmamakta. Yine o klasik Ayşe’ nin namusunu koruyup, Ali’nin namussuzluğunu görmezden gelerek, ya da nasıl olsa o erkek yapar ön kabulü ile hareket edildiği için ortaya benzer şeyler çıkmakta. Bir başka dizi Avrupa Yakası’nda da bu olgu çokça işlenmekte. Dizinin delikanlı Sacit’i bir kızı sevmesine karşın eve hayat kadınlarını getirebilmekte. Üstelik dizinin senaristi kadın. Bir kadın olmasına karşın, hayat kadınlarını çok kötü betimleyebilmekte; hemcinslerini kötü yolda da olsa oldukça berbat bir konumda gösterebilmekte. Sacit’in delikanlı karakterinin eve başka kadınları getirmesinin çok doğal olduğu izlenimi, erkek dünyasını çok yaralayıcı bir hakaret. Bu tavrın da yeni yetişen nesil için örnek alınacağı çok aşikar. Belki dizi yapımcıları kendilerinin ahlak hocası olmadığını savunacaklardır ama ahlaksızlık eğitmeni gibi davranmayı alışkanlık haline getirdiklerini anlasalar iyi olacak...

Keine Kommentare: