Makalelerin iceriginden, editörlügümüz veya dernegimiz sorumlu degildir.

Dienstag, November 07, 2006

Hasan Cemal / Milliyet / 7.11.06


Ecevit`in yakaladigi firsat...

Gazeteciliğe 1960'ların sonlarında devrimci olarak girdiğim zaman, Ecevit hedef tahtamızdaydı. Çünkü demokrasiyi savunuyordu.Biz ise cici demokrasi diye nitelediğimiz rejimi askeri darbe ile devirip Türkiye'de 'devrim yolu'nu açmanın peşindeydik. Devrim yapamadık ama darbeye neden olduk 12 Mart'ta.Ve ben, Ecevit'in Başbakan olarak 1974'de çıkardığı af sayesinde hapisten kurtuldum.Normal gazetecilik dönemim böyle başladı. Sonra Ecevit'i izlemeye koyuldum. Yıllar boyu birçok iç ve dış gezisine katıldım. CHP kurultayları bir ara neredeyse uzmanlık alanım haline geldi.O kadar çok anım var ki Ecevit'le ilgili.
O kadar çok haber, izlenim, röportaj ve yorum yazdım ki hakkında...
Bir siyaset adamı olarak Ecevit, kendi gazetecilik tarihimin ağırlıklı bir bölümünü oluşturur. Kendisini bazen destekledim, bazen eleştirdim. Politikaları benim için kimi zaman heyecan ve coşku kaynağı, kimi zaman hayal kırıklığı ve tepki kaynağı oldu.Ecevit bence Türkiye'nin kısır döngülerini kırmak için iki dönem iki büyük iktidar fırsatı yakaladı.Biri, 1974 sonrası...Öteki, 12 Eylül sonrası...Ecevit, 1960'ların sonlarına doğru ortanın solu hareketiyle Türkiye'de değişim dalgasını kabarttı. 'Kasketi'ni başına geçirdi, 'mavi gömleği'ni giydi, Anadolu yollarına düştü.Dağa taşa Karaoğlan yazılan bir siyaset dönemi açıldı CHP'nin önünde. "Toprak işleyenin, su kullananın!" sloganıyla inliyordu meydanlar.

Ecevit, bir yandan köylü için toprak reformu istiyor, öte yandan işçinin alın terine sahip çıkıyordu.Gündeminde demokrasi talebi de vardı. 12 Mart darbesine de, idamlara da, insan hakları ihlallerine de kararlılıkla karşı çıkıyor, özellikle ifade özgürlüğü konusunda ödün vermez bir tutum alıyordu.Ecevit, CHP lideri olarak demokrasi bayrağını yükseltirken, aynı zamanda dine saygılı laiklik kavramını geliştirmeye başlamıştı.Dinin her belirtisini irtica olarak görmeyen bir anlayıştı bu. Geçmişin klasik CHP yaklaşımından kopmaya, böylece dindar, eski deyişle mütedeyyin kitlelerle CHP arasında buzları eritmeye yöneldi.Dinci ile dindar arasında çizgi çeken, dini siyasete alet edenle etmeyeni ayrı ayrı kaplara yerleştiren bir laiklik anlayışını oluşturmaya başladı.Bunun karşılığını da sandıkta gördü. 1973 genel seçimlerinden birinci parti çıktı. Ayrıca, Erbakan Hoca'nın Milli Selamet Partisi MSP ile siyaset meydanına bomba gibi düşen bir koalisyon hükümetini kurarken de, 'tarihsel yanılgı'ya son vermekten söz ediyordu.1974'e böyle geldi Ecevit.İktidar koltuğuna oturdu.Ve Türkiye Kıbrıs'a çıktı.Cesaret işiydi bu karar!

Böylece Ecevit, hem CHP'de hem Türkiye'de liderlik koltuğuna oturdu. Belki Menderes'ten sonra Türkiye'nin en karizmatik siyaset adamı haline geldi. Kitleleri peşinden sürüklemeye başladı.CHP, yüzde 40'ı geçti.1977 genel seçimlerini Ecevit tek başına yakın bir çoğunlukla kazandı. AP'den yaptığı bazı milletvekili transferleri ile yeniden Başbakan oldu.Ecevit'in 1974 sonrası yakaladığı ilk fırsat buydu. İyi kullanabilse, Türkiye'nin kalkınmasının önünde duran bazı temel engeller aşılabilirdi.Ama bu fırsatı kullanamadı.Üç nedenle harcadı:

(1) Kıbrıs'ı sıcağı sıcağına ancak Ecevit çözebilirdi. Bunu yapmadı, yapamadı. Böylece kendisi çözümün değil, sorunun bir parçası oldu. Ve Kıbrıs zaman içinde Güneydoğu dahil Türkiye'de bazı temel sorunların anası haline geldi.

(2) 1973'teki Arap-İsrail savaşıyla ham petrol fiyatları patlamış, dünya ekonomisi büyük bir krize yuvarlanmış, Türk ekonomisinde deniz bitmişti. Devletçi, popülist politikalar iflas etmişti. Türkiye için de pazar ekonomisi -ya da 24 Ocak- çanları çalmaya başlamıştı.Ecevit, bu çan seslerini duymadı. Belki de duyamazdı.Çünkü sol anlayışı farklıydı. Ekonomi bilmiyordu. 1978 başında iktidara gelirken seçtiği kendi kurmay kadrosu da, 'pazar ekonomisi'nden değil, 'komuta ekonomisi'nden, 'devletçilik'ten yanaydı.Oysa Ecevit, 1970'lerin başından itibaren bazı bakımlardan 'çağın ruhu'nu yakalayarak bir iktidar dalgasının üstüne oturmuştu.Ama aynı Ecevit, ekonomik açıdan sınıfta kaldı! Çünkü 'Avrupa solu'nun özellikle ekonomide nereye gittiğini, pazar ekonomisi ile sosyal demokrasi arasındaki gelişmelerin seyrini göremedi ya da kabullenmedi veya görmesi zaten mümkün değildi.Türkiye böylece karaborsa ve kuyruklar dönemine girdi. Ekonomide mum gibi eridi. Ecevit, 1979 ara seçimlerini kaybederek iktidara veda etti.

(3) Ecevit'in belki de en tarihi yanlışı, 1978 ve 1979'daki başbakanlığı döneminde Türkiye'nin AB ile ilişkilerini askıya alması ve Yunanistan'ın tek başına Avrupa'ya girmesine seyirci kalması oldu.Ecevit'in birinci fırsatı böyle kaçtı. İkinci fırsatı ise 12 Eylül sonrası yakalamıştı.Ecevit'li yılların ikinci yazısı yarın...

Keine Kommentare: